Oyun dünyasından tutun da filmlere kadar bizim kültürümüzden bir şeyler olunca acayip heyecanlanıyoruz, hemen sahipleniyoruz o eseri. Bir cami, Türk bayrağı, ya da Türkçe edilen herhangi bir replik yetiyor da artıyor sempatimizin kazanılması için. E bir de efsane lider, Tanrı'nın Kırbacı, Ulu Atilla'yı konu alan bir oyun olunca karşınızda ister istemez oyunu bağrınıza basmak geliyor içinizden. Total War Rome 2'den sonra hatalarını telafi etmek isteyen ve Rome 2'nin olması gerektiği oyunu yapmaya çalışan Creative Assembly bakalım bu görevinde başarılı olabilmiş mi?

Büyük komutanlar asla kendilerini fazla ciddiye almazlar

Ne gariptir ki Rome 2'de yükseltmek için akla karayı seçtiğimiz Roma imparatorluğu yeni oyunumuzda Batı Roma ve Doğru Roma olarak ikiye ayrılmış durumda, akıbetleri de Attila dünyaya gözlerini açtıktan sonra sizin ellerinizde olacak. Oyunun adı Attila olduğu için ister istemez M.S. 395 yılında buluyorsunuz kendinizi. Avrupa’nın kuzeyinde barbar krallıkları mevcut. Patlamaya hazır bomba gibi kimileri, kimisi de sefil şekilde sömürülmeyi bekliyor. Güneyde Roma imparatorluğunun güçlü kolu varlığını hissettiriyor ve tabii ki Sasaniler. Yapılacak onlarca şey, zafere sizi ulaştıracak her ulusa ait farklı koşullar mevcut. Yalnız hatırlatmakta yarar var, Hunlarla oynamak daha önce Total War oyunlarından hissetmediğiniz bir zorluğu da beraberinde getirecek ki bunu ilerleyen paragraflarda daha detaylı açıklayacağım.



Oyunda nispeten daha kolay şekilde ilerlemek istiyorsanız Sassaniler sanırım en doğru tercih olacaktır. Roma İmparatorluğu’ndan yakanızı bir kez kurtarıp da çevcre komşularınızın askeri ittifakını arkanıza aldıktan sonra siz isteseniz de müttefikleriniz yenilmenizi bir türlü istemiyor. Gerçi Roma İmparatorluğu her ne kadar çok güçlüymüş gibi görünse de topraklarının genişliği, komşularının açgözlülüğü ve iç karışıklıklar koca imparatorluğu zaman zaman tepe taklak gitmeye kadar götürüyor. Kölelerden oluşmuş ordular da bir yere kadar sonuçta.

İsminden ve cisminden etkilenerek senaryo moduna ilk girdiğinizde karşınıza açılan 10 adet hikayeden elbette Hunları seçiyorum. Ne de olsa yıllar boyunca bu koca efsaneyi okuduk durduk. Her ne kadar birçok senaryo için başlangıç seviyesinin zorluğunda Normal yazıyor olsa da Hunlar’da inanılmaz derecede zorlanıyorum. Sebebi ne mi sevgili okur? Tabii ki Hunlar’ın ezelden beri bildiğimiz üzere konar göçer olmaları… Bu sebeple Hunlar koca bir imparatorluğun başkentini ele geçirseler bile o şehri yönetme imkanına sahip değiller. Adamlar göçebe sonuçta, şehircilikten ne anlasınlar ki. Hal böyle olunca asker yetiştirme, ekonomik ve askeri gelişim için gerekli binaları yapma gibi durumlar için hareket vaziyetinizi sürekli olarak değiştirmeniz gerekiyor. Yalnız burada belirtmek istediğim bir durum var. Attilla açıklandıktan hemen sonra Rome 2’de yeni bir senaryo başlattım. Oyun çıkana kadar da düzenli olarak Rome 2 oynadım. Oyun sistemi neredeyse aynı, menülerden tutun, eyalet sistemine kadar değişen hiçbir şey yok. Aslında burada sorun yok, benim oldukça hoşuma giden bir sistem bu, tek tek şehirlerle uğraşmak yerine tüm şehirleri tek bir pencerede görmek güzel. Bu sistemin nüfuslanma ve bina ekleme sınırlaması oldukça tepki çekmişti vakti zamanında ama buna da pek bir düzenleme gelmemiş, aynen devam ediyor. Lakin Attilla sanki siz daha önce bu sistemi görmüşsünüz de daha fazla yönlendirmeye ihtiyacınız yokmuş gibi davranıyor. Dünya kadar bilgilendirme mesajı geliyor belki ama en temel mevzular konusunda danışmanınız genelde ketum oluyor. Zaten Hunlarla oynamak şehircilik anlayışı olmadığı için ziyadesiyle zor, bir de yönlendirme mesajlarının tam olarak olmayışı sıkıntı yaratabiliyor.